Blog Arşivleri

Heroes’a Ekran Memuru katkısı

heroes_001

Maalesef imkanım olmasına rağmen İnternet’ten dizi indirip izlemek için biraz fazla tembel bir insanım, tabii Lost istisna (“madem tembelsin her gün buraya niye yazı yazıyorsun” derseniz “hacı o değil de BBG’de Filozof Eray vardı nooldu ona?” diyerek ustaca konuyu değiştiririm). Bu yüzden de genelde CNBC-e ve e2 sayesinde dizileri takip edebiliyorum.

Bu aralar en çok sardığım dizilerden biri Heroes. Geçenlerde televizyonda yayınlanan bölümlerden birinde karakterlerden birinin süper gücü ‘sandalyeyi yerden söküp duvara atmak’ olunca, yazarların ciddi bir yaratıcılık krizine girdiğini hissettim ve elimden gelen katkıyı yapmaya karar verdim. Amaç, bundan sonraki bölümlerde daha orijinal güçlerle karşılaşalım, dizi şenlensin, biz de neşemizi bulalım.

İşte Ekran Memuru’ndan Heroes‘a özel karakter önerileri. Telif falan istemiyorum. Gelsinler bu yazının altına “paylaşım için teşekkürler. +rep” desinler yeter. Bak o kadar İngilizce çeviri butonu koyduk yan tarafa. Okumamak için bahane yok.

Alexander Socrates: Karşıdaki insan ne kadar haklı olursa olsun söylenen her şeye ters bir soruyla karşılık vererek insanın yaşam enerjisini emiyor. Her diyalog sonrasında daha da güçleniyor. Eğer karşıdaki susmaya karar verirse provoke edici görüşler ileri sürerek onu tahrik ediyor.

Diziye giriş sahnesi: Sylar tarzı bir açlık içinde olan Alexander bir kafeye girer ve tezgahtara, “nasıl hocam seçimde AKP alır mı sence yine?” diye sorar. Gelen cevap üzerine “öyle diyorsun ama adamlar da çalışıyor valla…” diye cevap verir. Tezgahtar dizleri üstüne çökmüştür bile.

Dariah Baikal: Eline geçirdiği bütün malzemeleri voodoo bebeği örmek için kullanabiliyor. En tüyler ürpertici yanı, en yakın arkadaşı Alexander’dan öğrendiği yöntemlerle herkesi pastörize süt içmeye ikna edebiliyor olması. Bir sonraki güneş tutulmasını izlemek için cebinde disket taşıyor.

Diziye giriş sahnesi: Bir otomobilin içinde sakince oturan Dariah’ın yüzünü görürüz, sahne genişler. Kahramanımız, gözlerinde şeytani bir bakışla voodoo bebeği örmektedir. Sütçüden pastörize edilmemiş süt alan bir kadını bu bebekle cezalandırmayı planlamaktadır.

The Punishment: Gerçek adı bilinmiyor. Süper gücü, karşıdakinin anlayamayacağı kadar hızlı konuşmasına rağmen inandırıcı olabilmesi. Bir konuşmayı tamamladığı anda bulunduğu yerden kaçmanız gerekiyor. Çünkü “ne dedim ben şimdi?” dediği anda karşıdakinin beyin kabuğu kanamaya başlıyor.

Diziye giriş sahnesi: The Punishment, kendisiyle görüşmeye gelen Nathan Petrelli’yle konuşmaya başlar. Hiçbir şey anlamayan ama “haklısın birader” tadında kafasını sallayan Petrelli’nin gözlerindeki panik ifadesi rahatlıkla okunabilmektedir.

EFKAP (The Erkan Formerly Known as Prince): Herhangi bir süper güce ihtiyacı yok. Yüzüne bakan taşlaşıyor ve sonrasında da toz haline geliyor.

Diziye giriş sahnesi: Normalde bir pelerinle gezen EFKAP, polisler tarafından tutuklanan arkadaşı Dariah’ı kurtarmak için bir polis merkezine girmiştir. Kapıdan giren pelerinli adama anlam veremeyen polislerden biri “Şükrü şu kamerayı kapat bakiim bize eğlence var galiba” derken EFKAP hafifçe pelerinini geriye atar…

Hayrını görün.

Kayıp zaman

lost

“When it was claimed at the beginning of the twentieth century
that cinema represented a new age for humanity,
people did not realize how true this was.
In cinema, not only does nothing stop but, most important,
nothing necessarily has any direction or sense,
since on the screen physical laws are reversed.
The end can become the beginning,
the past can be transformed into the future.
” *
-Paul Virilio, Information Bomb

Eskilerin tanrılaştırdığı bir çok güç vardı. Gök gürültüsü, ateş, Güneş, hayvanlar, su bunlardan sadece bir kaçı.

21. yüzyılın tanrıları nesneleştiren gücünün son kurbanı da Kronos oldu.

Lost izleyenler, zamanı takip etmeyen, zamanla oynayan bir hikaye nasıl olur çok iyi bilirler. Ama bu yeni bir şey değil. Son zamanlarda izlediğimiz hemen bütün filmler, diziler ve hatta popüler romanlar, doğrusal olmayan anlatımı benimsemiş durumda. Mesela bildiğim kadarıyla hiçbir Stephen King veya Orhan Pamuk romanı, anlattığı olayları en öncesinden en sonuna kadar sırasıyla anlatmaz. Harry Potter serisinde bile bunun örneklerini bulabilirsiniz: Zaman, yazarın şekillendireceği bir malzemedir.

Türk dizilerinde “geçmişi anlatma” kavramı bile zaten yeni yeni başarılabildiğinden doğrusal olmayan hikaye olayına bu piyasada pek girilmiş değil (belki Çemberimde Gül Oya istisnalardan biri olabilir). Ama isterseniz dünyada popüler olan birkaç diziye göz atalım:

howimetyourmotherHow I Met Your Mother‘ın zaten iki basamaklı bir zaman akışı var: birincisi Ted’in çocuklarıyla yaptığı konuşma, ikincisi de anlattığı olaylar. Bir de bunun üzerine, anlatılan olaylar arasında sık sık 90’lara ve eski bölümlere geri dönüşler yaşıyoruz.

CSI, Without a Trace ve Cold Case gibi polisiye diziler zaten başından sonuna kadar geçmiş olaylara kısa dönüşler içeriyor. Hiçbirinin tek bir bölümü bile doğrusal zaman kullanmıyor.

Aynı şekilde Dexter, My Name is Earl ve Pushing Daisies de, bu tip geçmişe dönüşler olmasa hiçbir şekilde senaryolarını yürütemezlerdi.

Tüm bu diziler doğrusal olmayan anlatımın günümüzde ne kadar geçerli olduğunun örnekleri olsa da Lost ve Heroes kadar baskın şekilde bunu özetleyecek dizi azdır.

Heroes‘da zaman yolculuğu Hiro sayesinde ana konulardan biri olduğu için, doğrusal olmayan zaman zaten otomatikman dizinin merkezine oturuyor. O yüzden detaylar en azından bu yazı için oldukça gereksiz.

{Buradan sonrası Lost‘un beşinci sezonuna başlamamış olanlar için spoiler içeriyor}

lost-islandDoğrusal olmayan zamanın Lost bakımından önemi biraz daha farklı, çünkü “zaman” Lost için hem hikaye anlatılırken kullanılan bir malzeme, hem de dizinin kahramanlarından biri. Lost’un ilk bölümünden itibaren dizinin anlatımı tamamen flashback‘lere dayanıyor. Üçüncü sezonun finalinden itibaren işin içine bir de flashforward‘lar giriyor. Zaten üçüncü sezonda buldukları beyin yıkama odasındaki video tersten dinlendiğinde “only fools are enslaved by time and space” denmesi de, zamanın Lost için kabul edilmiş bir akış değil, bir nesne olduğunu gösteriyor.

Dördüncü sezonun beşinci bölümüyle beraber, zamanda ileri geri gitme olayı sadece bir hikaye anlatım yöntemi değil, hikayenin bir parçası haline geliyor. Ve beşinci sezonda zaman yolculuğu artık dizinin temel temalarından biri oluyor.

Lost’la ilgili geliştirilen teorilerin hemen hepsi zaman yolculuğunu merkeze alıyor. Bu, dizinin şimdiye kadarki kısmını izlemiş kimse için sürpriz değil. Çünkü Lost, zamanı nesneleştiren günümüz toplumunda yaşayan biri için gayet anlamlı.

Var olan her şeyi fiziksel kayıtlara dökebilen, sonra da bunları ileri-geri sarıp montajlayabilen bir kültürün zamana bakışı nasıl bundan farklı olabilirdi ki?

>> Retrolara doyamadık (18 Şubat 2009)

*Yirminci yüzyılın başında sinemanın insanlık için yeni bir çağı temsil ettiği iddia edildiğinde insanlar bunun ne kadar doğru olduğunu fark etmediler. Sinemada hiçbir şey durmadığı gibi, daha önemlisi, hiçbir şeyin bir doğrultusu veya anlamı yoktur, çünkü ekranda fizik yasaları tersine çevrilir. Son, başlangıca dönüşebilir, geçmiş gelecek haline getirilebilir.”