Blog Arşivleri

Gülliver’in müzeleri

miniaturk

Viktor Pelevin’in Generation “П” romanının (diğer adı Homo Zapiens) en etkileyici sahnelerinden biri: baş karakter Tatarsky bir resim sergisi gezmektedir. Koleksiyon tarihe geçmiş muhteşem eserlerden oluşmaktadır -ama sadece satın alınma belgeleriyle. Tüm sergi, bir depoda saklanan tabloların satın alındığına dair sertifikalardan oluşmaktadır ve sergiyi gezenler için bu belgeler tabloların kendisinden çok daha etkileyicidir.

Serbest Alan’daki bir yazı sayesinde haberdar olduğum Sanal Anıtkabir Müzesi (tıpkı İzmit’teki Elektronik Şehir Müzesi gibi) bana direk bu sahneyi hatırlattı. Anıtkabir Müzesi’ndeki varlıkları görmeye ne gerek var? Nasıl olsa İnternet’ten bakıp Anıtkabir’de yer aldıklarını görebiliyorsunuz. Ya da İzmit hakkında bilgi sahibi olmak için İzmit’i gezmekle uğraşmanız vakit kaybı, çünkü elektronik müze size aslında hiç gezmediğiniz ve belki de hayatınız boyunca görmeyeceğiniz tarihi binaları maketler halinde gösteriyor.

elektronik-muze

Eski Gar artık yok, ama hâlâ ziyaret edebiliyoruz.

Veya Miniaturk‘ü ele alalım: Anadolu’nun farklı bölgelerinde yer alan ve bir kısmı hiç de iyi durumda olmayan (hatta bir kısmı çoktan yok olmuş) eserlerin maketlerinden oluşan bir park. Miniaturk’ü kuran ve maketleri inşa eden insanların mükemmelleştirdiği maketler, gerçekte olmayan bir bütünlük hissi uyandırıyor.

Maketlerden veya sanal ortamdaki fotoğraflardan oluşan müzeler… Modernitenin kutsallaştırdığı koleksiyon ve müzecilik alışkanlığının bizim yüzyıla özgü daha güzel bir karikatürü olamazdı herhalde. Hiçbir yeri gezmeden her yeri gezmiş olmak, hiçbir şey görmeden görmüş gibi yapmak…

Çevremiz bilgiyi yarım yamalak edinip fikir sahibi olma araçlarıyla dolu. Ve bunlar bilgi kaynakları olarak o kadar ciddiye alınıyor ki, sonuçta elde edilen fikirler de genelde karikatürize hale geliyor.