Blog Arşivleri

Bir gün bir belge okudum, hayatım değişti

İnternet’in bizi getirdiği nokta: Bir gecede 250 binden fazla gizli diplomatik belge açıklandı. Bu miktar şimdiye kadar “enformasyon bombardımanı” diye gözümüzde büyüttüğümüz bütün televizyon ve radyo yayınlarını rahatlıkla gölgede bırakır.

Bu belgelerin hepsini ne kadar sürede inceleyebilirsiniz? Eğlence programlarından veya radyo tiyatrolarından bahsetmiyoruz. Gerçek diplomatlar tarafından kaleme alınmış, belgelenmiş, gizli olarak sınıflandırılmış 250 binden fazla belge! Hepsi erişiminize açık. Sıkıyorsa buyurun, açın, okuyun. (Ergenekon iddianamelerini hatırlasanıza)

İşte bu noktada, bu blogda her zaman bahsettiğimiz “seçilmiş gerçek” olayı devreye giriyor: Ulaşabileceğiniz bilgi/belge miktarı o kadar fazla ki, birilerinin sizin için olan biteni özetlemesi, avı sindirilebilir parçalara bölmesi, “fazlalıkları” (nasıl seçiyorlarsa?) çukura atması gerekiyor.  Mesela, The Guardian’ın hazırladığı interaktif veritabanında kişiler üstünden arama yapmak istediğinizde listede Abdullah Gül dahil pek çok lideri bulabildiğinizi, ama Tayyip Erdoğan’ı bulamadığınızı biliyor muydunuz? (Bakınız aşağıda screenshot’ımız da var)

Peki bu kurbanın kasabı kim? El Pais, Le Monde, The New York Times, Der Spiegel ve The Guardian tabii ki. Biz tüm bu kargaşadan ne sonuç çıkaracağımızı anlamaya çalışırken, bu elçiler bizim adımıza tüm bu bilgi tufanını basitleştiriyorlar. Hz. Julian‘ın havarileri olma şerefini elde ettiler, şimdi onun getirdiği mesajı bizim için yorumluyorlar.

Eh, biz de onların ilettiklerine bakıp, sadece aramak istediklerimizi arayıp, sadece okumak istediklerimizi görüyoruz. Ekran Çağı’nda gerçeklerin gün yüzüne çıkması da böyle bir şey oluyor her halde. Herkes gerçeği kendi seçtiği kanaldan izliyor.

İlginizi çekebilir:

ABD’yi hiç böyle görmediniz” [27 Kasım 2010]

“Öyle büyük bir taş ki” [9 Aralık 2009]

“Katalog etkisi” [25 Kasım 2009]

ABD’yi hiç böyle görmediniz!

Bugünkü ABD, ekran kültürü üstüne inşa edilmiş bir ülke. Daha doğrusu, Amerikan değerlerinden yeşeren ekran ve gösteri kültürünün katkılarıyla yeniden şekillendirilmiş bir ülke ABD. Geleceğe Dönüş‘ten Doktor Emmett Brown’ın ifadesiyle, “başkanınızın aktör olmasına şaşmamalı, ne de olsa televizyonda iyi görünmesi gerek”. Sonuçta, milliyetçiliği böyle olan bir ülkeden bahsediyoruz:

Ekran ve gösteri kültürü temelde Amerikalı olduğundan, reklamcılıktan haberciliğe, reality show’lardan kliplere, dizilere, sinemaya, ve son olarak da birkaç istisna hariç İnternet’i yönlendiren bütün websitelerine kadar bu kültürün tüm öğeleri önemli bir miktar Amerikan ruhu barındırır.

Bu yüzden de, ABD’yi en ciddi şekilde sarsan darbelerin ekran kültüründen doğmasından daha doğal bir şey olamaz. Daha önceki tüm imparatorluklar gibi Amerikan İmparatorluğu da kuruluş prensipleri içinde kendine yönelik tehditler saklıyor. Nasıl ki Roma’yı lejyonlar ve merkezsiz devlet, Osmanlı’yı kendi içine çöken fetih ekonomisi ve SSCB’yi aşırı merkezci yönetim batırdıysa, ABD’yi de kontrolsüz enformasyon trafiği tehdit ediyor. Dikkatinizi çekerim. Bu tip bir tehdit ne Roma’da, ne Osmanlı’da ne de SSCB’de mümkündü. Böyle bir gelişme ancak ABD gibi ifade özgürlüğünün kuruluştan itibaren kutsallaştığı bir ülkede olabilirdi, ve oldu. ABD’yi kurtarmak için ifade özgürlüğünü engellemek ise gülünç olurdu, çünkü ifade özgürlüğünün olmadığı yer zaten artık ABD olmaktan çıkar. Tıpkı merkeziyetçi otoriter yönetimin ortadan kalktığı yerin artık SSCB olmadığı gibi.

İşte tam da bu yüzden Wikileaks ABD’yi herhangi bir terörist örgütten daha fazla tehdit ediyor (bu arada El Kaide’nin İnternet’ten ne kadar çok yararlandığını da eklemek lazım). Çünkü ABD terörle savaşabilir, ama ifade özgürlüğüyle savaşamaz. Savaşırsa, kendi kendisiyle savaşmış olur. Tam bir paradoks…

Wikileaks, daha önce ABD’nin içinde bulunduğu savaşlarla ilgili eski belgeleri yayınlamıştı. Bugün de 2,7 milyon “Gizli” damgalı belge yayınlıyor. Bu durumda ABD’nin yapabildiği tek şey müttefikleri aramak ve “öğreneceğiniz şeyler sizi rahatsız edebilir ama ilişkilerimiz bozulmasın” demek (HaberTürk). Çünkü bu belgelerin yayılabileceği ortamı ABD yıllar boyu kendi emeğiyle yarattı. Ve artık iş öyle bir noktaya geldi ki, bugün Wikileaks’i engelleseniz bile, birkaç ay sonra bir başka sitede aynı belgeleri görebilirsiniz.

ABD bundan nasıl etkilenir? Tahmin etmek zor. Belki de sağ salim atlatır. Ama Hollywood ünlülerinin videolarının İnternet’e sızmasıyla ABD’nin gizli belgelerinin sızması arasında ciddi bir fark var: İkincisindeki bilgiler herkesin yaşamını -ve pek çok kişinin ölümünü- yakından ilgilendiriyor.

Şunu göz ardı etmemek lazım: Irak savaşında kamerayı bazuka sanıp gazetecileri öldüren Amerikan askerleri çok da haksız sayılmazlar. Bazen kameralar bir devlet için bazukalardan çok daha tehlikeli olabilir. Ama ABD’nin kameraları ortadan kaldırmak gibi bir lüksü yok.

Bakalım neler olacak.

İlginizi çekebilir:

Öyle büyük bir taş ki [9 Aralık 2009]

Sansür neden aptalcadır? [11 Mayıs 2009]

Dünya barışı hiç bu kadar yakın olmamıştı

Ekran haberciliğinde görüntü seçimi her zaman hayatî önemdedir. Bunu daha önce “Kötü haberlerle gelen çirkin adam!” başlıklı yazıda incelemiştik.

Başbakan Erdoğan’ın ABD gezisiyle ilgili haberleri Radikal’den takip ederken tam tersi bir durumla karşı karşıya kaldık.

Bu fotoğrafa bakıp da duygulanmamak mümkün mü? Hadi diyelim duygulanmadınız, en azından gülümsemişsinizdir.

Bakın aha şuraya yazıyorum (literally): dünya liderlerinin bütün ikili kombinasyonlarını bir araya getirip böyle bir fotoğraf çeksek savaş mavaş kalmaz. En ciddi sorunumuz iPod’ların pillerinin yenilenememesi olur.

Add to FacebookAdd to DiggAdd to Del.icio.usAdd to StumbleuponAdd to RedditAdd to BlinklistAdd to TwitterAdd to TechnoratiAdd to FurlAdd to Newsvine

Her şeyin bir zamanı var

americathebookThe Daily Show‘u bilerek ya da denk geldikçe izleyen herkes yüzeydeki mizahın altında iyi bir siyaset bilgisinin varlığını hissetmiştir. Programı hazırlayan ekibin 2004’te yayınladığı America (The Book): A Citizen’s Guide to Democracy Inaction adlı kitap da bunu doğruluyor.

Bir bölümü aşağıda Türkçe’siyle bulabilirsiniz. Kim bilir, belki bazı kısımlar size de tanıdık gelir?

Demokrasinin Hayat Döngüsü:

Tıpkı kar taneleri veya Sting albümleri gibi, hiçbir demokrasi bir diğeriyle aynı değildir, ama her zaman aynı temel döngüyü takip etme eğilimindedirler. Bu rehber size demokrasinizin hayatındaki temel dönüm noktalarını tespit etmekte yardımcı olacak.

1. Bebeklik

Tebrikler! Dinî/ekonomik/etnik baskıyı sona erdirdiniz ve despotunuzun/kralınızın/ayetullahınızın boyunduruğundan kanlı/kansız bir savaş/darbe/gönüllü sürgün sayesinde kurtuldunuz. Şimdi ilk liderinizi seçme zamanı. Bu kişi mücadelenize liderlik yapmış olabilir, ama aynı zamanda Côte d’Azur’deki villasından geri dönen önde gelen bir sürgün de olabilir. İlk adım: Yeni bir anayasa yazın. (Kurşun kalem kullanın). Ardından, ilk seçimi gerçekleştirin. Hileli bir seçim mi oldu? Endişelenmeyin: en azından denediğiniz için bile herkes sizinle gurur duyuyor.

(İpucu: Yeni ulusal başkentinize isim mi koyacaksınız? Neden “[Ülkenizin adı] City” demiyorsunuz?)

2. Çocukluk

Demokrasiniz ayakta ve yoluna devam ediyor. Siyasî partiler kurmaya hazırsınız -ideal olarak bir tane, gerekirse iki tane. Kuruluş aşamasında vatandaşlarınıza fikir verme konusunda çok büyük öneme sahip olacaklar. Bir çok heyecan verici keşif sizi bekliyor, ama unutmayın, gençliğin getirdiği coşku bazen şiddetli dışa vurumlara sebep olabilir. Kendinizi kontrol edin: bir polis gücü edinin, tercihan devirdiğiniz insanlardan bazıları tarafından idare edilsin. Dikkate değer bazı diğer kilometre taşları: İlk savaş, o savaşla ilgili bir ulusal marş yazılması ve tıpkı büyük bir devlet gibi tek başınıza vergi toplamak.

Çocukluk dönemindeki demokrasilerin bunlarla oynamasına izin verilmemelidir.

Çocukluk dönemindeki demokrasilerin bunlarla oynamasına izin verilmemelidir.

(İpucu: Bu dönem aynı zamanda daha önce hapse atmış olabileceğiniz Nobel Barış Ödülü sahiplerini salıvermek için de iyi bir zamandır.)

3. Ergenlik

Bir demokrasinin en çalkantılı dönemidir. Genellikle bir suikast/intikam cinayetleri serisi/Sefiller ile başlar ve bir iç savaşla biter (“nüfus ayarlaması”). Bu ikisinin arasında, muhtemelen Teksas’ın ilhakını da içeren, bir hızlı büyüme hamlesinden geçeceksiniz. Kurucularınızla ilişkileriniz değişecek. Özellikle kölelik konusunda her şeyi yanlış yapıp yapmadıklarını sorgulayacaksınız. Fiziksel açıdan, özel sektörünüz olgunlaşacak, doğal kaynaklarınız ortaya çıkacak, ve kadınlarla ilk defa ilgilenmeye başlayacaksınız, özellikle onlara oy hakkı verme konusunda.

(İpucu: Muhtemelen ilk muhalefet ortaya çıkacak. Endişelenmeyin; bu tamamen normal, ve isterseniz muhalifleri hapse atabilirsiniz.)

4. Olgunluk

Hayatınızın en güzel zamanı. Artık kim olduğunuzu ve BM’de hangi komiteye başkanlık ettiğinizi biliyorsunuz. Doğal kaynaklarınız ihraç kapasitelerinin zirvesinde. Şimdi bir gelecek kurma, doğru ittifaklara katılma, hatta belki kendi kolonilerinizi oluşturma zamanı. Ama başarı yeni sorumluluklar getirir. Diğer milletler şimdi sizin yardımlarınıza ve barış gücü birliklerinize güveniyorlar. Gençlikteki ideallerinizden fedakarlıkta bulunmak ve insan haklarını ihlal ettiğini bildiğiniz rejimleri desteklemek durumunda kalabilirsiniz. Kendinizi fazla helak etmeyin -sonuçta birileriyle ticaret yapmak zorundasınız.

(İpucu: Özgür basının ortaya çıkmasıyla birlikte ilk siyasî taşlamalarla karşılaşabilirsiniz. Görmezden gelin. Hiçbir zarar vermez.)

5. Orta Yaş

Bir gün, demokrasiniz aynaya bakacak ve korkutucu bir görüntüyle karşılaşacak: Oy verme oranı düşüyor, refah sisteminiz yerlerde sürünüyor, şirket çıkarları tarafından yönetiliyorsunuz ve yıllardır doğru düzgün bir seçim görmemişsiniz. Bu olduğunda bir ulus orta yaş krizine girebilir ve yapay “oyuncak”larda teselli arayabilir (mesela füze fırlatmak için uydulara yerleştirilmiş lazerler veya siyasete atılmış aksiyon yıldızları). Eski müttefikleriniz sizi terk etmeye ve sizden “bir zamanlar büyük olan” ulus diye bahsetmeye başlarsa şaşırmayın. Sonuç olarak, azalmakta olan gücünüzü kabullenmekle, giderken yanınızda Ortadoğu barışını/dünya balık rezervlerini/ozon tabakasını götürmek arasında seçim yapmanız gerekecek.

(İpucu: Pek çok orta yaşlı demokrasi kendilerini güç uğruna dine dönerken bulur. Din-devlet ayrımı ile ilgili prensipleri yok ederken utanmanıza gerek yok.)

6. Yaşlılık

Artık yasama toplantılarınız sadece sağlık hizmetleri ve sosyal güvenlikle uğraşıyor. Yarattığınız bağımlı uluslar sizinle hiçbir şey yapmak istemiyor. Ama hepsinden kötüsü, aklınızı kaybediyorsunuz. Ulusunuzun en iyileri ve en akıllıları toplum hizmetinden kaçınıyor, ve bunun sonucunda ortaya çıkan beyin göçü bürokrasinizi mahvediyor, sizi bütçe denkleştirme ya da meşru bir seçim geçirme gibi en temel görevleri bile yapamayacak hâle getiriyor. Siyasî arenanız görevde olanlar tarafından tıkanmış durumda, ve daha da kötüsü, Başkan Yardımcısı daha önce bir UPN sitkomunda “the Geech” adlı bir karakteri canlandırmış eski bir aktör. Sonunda kendi gençlik ideallerinizi bile hatırlayamıyorsunuz. Kalan son birkaç arkadaşınız acınızı dindirme ve sizi bombalayarak hayatınızı sonlandırma dürtüsüne kapılabilir, ama en azından “Eski demokrasiler asla ölmezler, sadece askerî cuntalar/köylü ayaklanmaları/taşralı militanlar tarafından alaşağı edilirler” diyerek teselli bulabilirler.

Add to FacebookAdd to DiggAdd to Del.icio.usAdd to StumbleuponAdd to RedditAdd to BlinklistAdd to TwitterAdd to TechnoratiAdd to FurlAdd to Newsvine

Kolaj çağı, komplo teorileri ve Lady Gaga

sj-collageİlk albümü The Fame ile müzik kanallarında hoplayıp zıplayan kitleye hızla katılan Lady Gaga, resmi sitesindeki biyografisinde şöyle buyuruyor:

“The Fame, herkesin kendini ünlü hissedebileceğini anlatıyor. Pop kültür sanattır. Pop kültürden nefret ederek cool olamazsınız, bu yüzden de onu tamamen kabullendim ve The Fame‘in her tarafında onu duyabilirsiniz. Ama bu paylaşılabilir bir şöhret. Hepinizi partiye davet etmek istiyorum. İnsanların bu yaşam tarzının bir parçası olduklarını hissetmelerini istiyorum.” (LadyGaga.com)

Bu cümlelerin anlamsızlığı, aslında ekranın sık sık kullandığı anlamlandırma yönteminden kaynaklanıyor. Birbirinden farklı bütünlerin parçalarını alıp bir araya getiren ekran, ortaya çıkan kolajı her zaman anlamlıymış gibi sunma telaşında olmuştur.

Absürt kolajların anlamlı gibi gösterilmesi sadece şarkıcılara ve onların açıklamalarına özgü bir şey değil. Siyasette bu çok daha garip sonuçlara yol açar. Birbiriyle ilgisiz parçaları ilişkilendirmenin tek yolu komplo teorileridir, çünkü komplo teorilerinde ileri sürülen ilişkiler gizli saklıdır. Mesela aşağıdaki videoyu ele alalım:

Bu videoya göre, 1949’da yapılmış bir toplantı sonucunda, 1945’te Japonya’ya atom bombası atılıyor;

Yine aynı toplantı sebebiyle 1945’te (yani toplantıdan 4 yıl önce) “Almanya yerle bir ediliyor”. Neredeyse Naziler’in Kıta Avrupası’nı işgali sırf Almanya’yı bombalamak için uydurulmuş bir bahane olacak;

Açık açık Varşova Paktı’na alternatif olarak kurulan NATO, bu videoya göre NATO üyesi ülkelerin hemen hiçbiriyle komşuluğu bulunmayan Çin ve Arap ülkelerine karşı kuruluyor;

En güzeli de, Soğuk Savaş ABD tarafından sırf Sovyetler’i durdurmak için başlatılıyor…

Bir yığın yanlış bilgi, açık çarpıtma ve kafa karışıklığı. Ayrıca tüm bunlar söylendikten sonra Türkiye’nin ABD için tek rakip olduğunun öne sürülmesi de apayrı bir garabet.

Kopuk kopuk doğru/yanlış bilgilerden oluşan bir kolaj. Anlamsızlığı öylesine açık ki, izleyici üzerinde “bu kadar da anlamsız olamaz, mutlaka önemli bir mesaj veriyordur” hissi bırakıyor.

Lady Gaga’nın  “paylaşılabilir şöhret”ten bahsetmesi veya “pop kültürden nefret ederek cool olamazsınız, bu yüzden onu kabullendim” gibi cümleler kurması da aşağı yukarı aynı “derinlik”te.

Cool demek zaten popüler olmak demektir. Yani bu cümlenin anlamı aşağı yukarı, “popüler kültürden nefret ederek popüler olamazdım. Amacım popüler olmaktı, bu yüzden popüler kültürden nefret etmemeye karar verdim, popüler oldum” gibi bir şey. Yani hiçbir şey.

Ve bu cümlenin saçmalık derecesiyle “Japonya, Almanya, Çin ve Arap ülkeleri ABD-İngiltere-İsrail için ciddi tehditlerdi, o yüzden de ABD için tek tehdit Türkiye’dir” cümlesi arasında pek bir fark yok.

İlgisiz parçaları bir araya getirip bir bütün oluşturmak, ekran kültürünün vazgeçemediği bir yöntemdir. Bunun örneklerini, videokliplerden haberlere her yerde görebilirsiniz. Bu tip kolajlar sanat alanında farklılıklardan oluşan bir uyum ve derinlik hissi bırakırken, siyasette “kimsenin farkında olmadığı gizli gerçekler”den bahsettiğini iddia eder. İlki estetik açıdan hoş ürünler verebilir. Ama ikincisi hiçbir şey bilmeden bir şeyler biliyormuş gibi davranmayı sağlar ki, bunun zararlarını burada sayıp WordPress’in sağladığı 3GB’lik sınırlı alanı zorlayacak değilim.